Eyüp
BAŞ
Şehit Düştüğü Tarih: 9
Kasım 2009
Şehit Düştüğü Yer: İstanbul,
Çapa Tıp Fakültesi Hastahanesi
Doğduğu Tarih: 1968
Doğduğu Yer: Ankara
Çankaya
Mezar Yeri: Gazi Mezarlığı, İstanbul
Uzun yıllar tutsak kaldığı hapishanelerde, yaşadığı
koşullar nedeniyle, yıllardır ciddi sağlık sorunları yaşamaktaydı. Son olarak
2009'un 23 Eylülünde karın ağrısı şikayetiyle
hastaneye kaldırılan Eyüp Baş'a önce sarılık teşhisi konuldu. 50 gün boyunca
İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastahanesi’nde
tedavi altında tutuldu. Tıbben yapılan çeşitli müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
16 yıllık devrimci Eyüp Baş'ı 9 Kasım 2009 günü 21.40’da kaybettik.
Eyüp Baş yoldaşımız, 1968’de Ankara Çankaya’da
doğdu. Aslen Gümüşhane’nin Kelkit ilçesindendirler. Ankara’da büyüdü. Dikmen
Lisesi’ndeyken 2’nci sınıfta okulu terk etti. Yoksul bir ailenin çocuğuydu.
Emeğin ve sömürünün ne olduğunu yaşayarak çalışarak gördü, öğrendi. Su ve
kalorifer tesisatçısıydı. Fabrikalarda, çeşitli tesislerde, inşaatlarda
çalıştı, kahvehane işletti.
4 Mayıs
1992’de Ankara
Dikmen’de dört savaşçımızın bulunduğu bir ev, polis tarafından kuşatıldı.
Yoldaşlarımız bu kuşatmada çatışarak şehit düştüler. İşte o evin karşısında bir
kahvehane vardı. Kahvehanenin sahibi Eyüp
Baş’tı. Katliam da, direniş de gözlerinin önünde olmuştu.
İşte o gün, Eyüp Baş’ın devrimci oluşunun başlangıç
günüdür. Katliamdan bir süre sonra, o evde olan biteni araştırmak üzere giden
Cephelilerle tanıştı ve bu tanışıklık bir süre sonra örgütsel ilişkiye dönüştü.
Atılım sürecimizdeki eylemler, zaten Eyüp Baş’ın Devrimci Sol’a sempatisini
artırmıştı, bu yüzden Devrimci Sol’cu olmaya hazırdı bir bakıma.
Ankara’nın gecekondu semtlerinde örgütlenme
faaliyetleri yürüttü. Dikmen’de, Mamak, Altındağ ve Keçiören’deki çalışmalarda
giderek sorumluluklar üstlendi. 1994 yılında, “5 Nisan Soygun Paketi”ne karşı
sürdürülen bir çok protesto eylemine katıldı. Bu
mücadelesini sürdürürken, 28 Haziran 1994’de tutuklandı.
Devrimci olduğu andan itibaren, hiçbir görevi
reddetmedi. Yapamam, hazır değilim demedi. 1996’da, oligarşinin hücre tipi hapishaneleri
hayata geçirmek için başlattığı saldırıya karşı başlatılan ölüm orucunun
direnişçilerinden biri oydu. Direniş sonucunda gazi oldu.
1996 Ölüm Orucu, onun devrimci yaşamında bir dönüm
noktasıydı. Bu dönüm noktasını daha sonra şöyle tanımlamıştı: “devrimcilik
yaşamımın ömür boyu süreceğinin doruğuydu. Zaferden sonra düzene yönelik hiçbir
özlem duymadım.”
O günden bu yana “ömür boyu devrimci” olarak yaşadı.
Son nefesini bir devrimci olarak verdi.
2000’de oligarşi bir kez daha saldırdı devrimci
tutsaklara. 19 Aralık 2000 katliamında, gaz bombaları, kurşunlar, işkenceler
altında Çankırı Hapishanesi’ndeydi. Katliamın ardından Sincan F Tipi
Hapishanesi’ne sevkedildi. 2004 yılının Kasımına
kadar, işkenceli tecrit hücrelerinde tutuldu.
2000 Ölüm Orucu direnişi sırasında, diğer 1996 ölüm
orucu gazileri gibi, Eyüp Baş’a da ölüm orucuna girme izni verilmemişti. Bunu
kabullenmekte zorlansa da, farklı görevler üstlenmeye devam etti. Ölümler
sürüyor, Eyüp’ün devrimciliği büyüyordu: “Hep
daha fazla ne yapabilirim kaygısıyla hareket ettim. Çünkü bir
çok şehit verdik. Ölüm orucuna da sokulmuyordum. Her şehidimiz beni daha
da zorluyor, çalışma tempomu arttırıyordu.”
2004’te tahliye olduğunda büyüyen devrimciliğiyle
yeni görevlere hazırdı. Solla ilişkilerde, Küçükarmutlu
yoksullarının mücadelesinde sorumluluklar üslendi.
Solun
birliğinin emekçilerindendi. Eyüp
Baş yoldaşımız, 2004 yılında Sincan F Tipi Hapishanesi’nden tahliye oldu ve bir
süre sonra, devrimci, demokrat, ilerici, vatansever güçlerin birliğini sağlamak
için yürüttüğümüz çalışmalar içinde görevlendirildi. Kuşkusuz zor bir alandı.
Grupçulukların, rekabetçiliklerin cirit attığı bir alandı. Bu görevi başarıyla
yerine getirdi. Partinin görüşlerini savunmakta ilkeli, ısrarlı, kararlı bir
yoldaşımızdı. Kavgacıydı, direngendi, sapmalara, çarpıklıklara karşı uzlaşmazdı
ve bütün bu niteliklere sahip olarak, tüm solun birliğini sağlamak için azami fedakarlığı, esnekliği, emeği gösterendi. 1 Mayıs eylemlerinin
örgütlenmesinden, “sol içi şiddet”e karşı solun bir hukuka ve geleneklere
kavuşturulmasına, en son Güler Zere için yapılan ortak eylemlerin
örgütlenmesine kadar hepsinde onun emeği vardı. Ortadoğu, Avrupa ve dünya
çapında çeşitli eylemlerin, birlikteliklerin oluşturulmasında görevler aldı,
emperyalizme karşı halkların birliğini hedefleyen enternasyonalist
politikamızı hayata geçirdi. Örgütünün verdiği görev çerçevesinde Türkiye
solunun ve dünya halklarının birlikte mücadelesine sunduğu mütevazı katkılar,
unutulmayacak.
Mücadelenin tam ortasındaydı. Bir sıra neferiydi.
Konum, kariyer demeden emeğini ortaya koyandı. Yerine getirmesi gereken bir
görevi varken, hiçbir şey onun moralini bozmaz, yaptığı işi tamamlamasından
alıkoyamazdı. Diyordu ki: “Parti benim
için ne ifade ediyor sorusuna verebileceğim tek cevap; “Her Şey”dir. İyiye, güzele,
insana, insani değerlere dair her şeyi bünyesinde taşıyan, kendisinde cisimleştiren,
onda kendimi bulduğum herşeyimdir.”
Kendisi için “her şey” olana, herşeyini
verdi. Son olarak canını verdi devrimimiz için.
Devrimimiz, tüm şehitlerimiz gibi, onu da yaşatacak.
(Yukardaki
öz geçmiş bilgileri, 10 Kasım 2009 tarihli, 381 No’lu
Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi Basın Bürosu açıklamasından alınmıştır.)
Hakkında Daha Geniş Bilgi
İçin...
Yoldaşları, yakınları Eyüp Baş’ı Anlatıyor: